Cumhurbaşkanına Hakaret Davası

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu, “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlığı altında Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde düzenlenmiştir. Diğer hakaret suçlarından daha bağımsız ve daha özel nitelikli bir suç tipi olması sebebiyle özenle incelenmesi gereklidir. Günümüzde Cumhurbaşkanına Hakaret Suçlaması ile pek çok kişinin yargılanması da bu konunun hukuki vasıflarının bilinmesi zorunluluğunu artırmaktadır. Biz de İzmir Ceza Avukatları olarak üzerimize düşen sorumluluk gereği hukuki görüşlerimizi paylaşacağız.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Nedir?



TCK Mad. 299: “(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/35 md.) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”

Kanun metninden de anlaşılacağı üzere bu suçun mağduru yalnız Cumhurbaşkanı olabilmektedir. Cumhurbaşkanı yardımcısı ya da cumhurbaşkanı adayları bu suçun mağduru olamaz. Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı görevi, TBMM’de ant içme ile başlayacağı için bu süre öncesindeki fiiller de TCK mad. 299 kapsamında değerlendirilemeyecektir. Bu suçun faili ise herkes olabilmektedir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası



Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunu işlemekle suçlanan bir kişinin alabileceği ceza miktarı, 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun aleni şekilde işlenmesi halinde ceza 1/6 oranında artırılacaktır. Burada ceza miktarının tayini bakımından hakim takdir yetkisine sahiptir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Unsurları



Görevli ve Yetkili Mahkeme

Bu suçta yetkili mahkeme, suçun işlendiği yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise suçun işlendiği yerdeki Asliye Ceza Mahkemeleridir.

Şartları



Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde ye alan basit nitelikli hakaret suçlarının yargılamasında Yüksek Mahkeme, üç kişinin tanıklığını aramaktadır. Bu 3 kişi, suçun işlendiğine değil, suçun öğrenilmesine tanıklık yapacaktır. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu bakımından ise 3 kişinin öğrenme şartı aranmamaktadır. Bu fiili 1 kişinin öğrenmesi dahi suçun işlenmesi için yeterlidir. Bu bakımdan suçun aleni ya da gıyapta işlenmesi arasında bir fark yoktur. Aleniyet halinde sadece verilecek cezanın artırılması söz konusu olabilecektir. Yine sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların aleniyet ilkesini karşıladığı da Türk mahkemeleri tarafından kabul edilmektedir.

Şikayet



Kanunda yer alan basit nitelikli hakaret suçu şikayete tabi iken TCK mad. 299 kapsamında düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu, şikayete tabi suçlardan değildir. Cumhuriyet Başsavcılıkları, suçun işlendiğini öğrendiği andan itibaren Re’sen soruşturma yürütür. Lakin kovuşturma yürütülmesi yani dava açılması, Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir.

Zamanaşımı



Bu suçta zamanaşımı süresi, Asliye Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren suçlardan olması nedeniyle 8 yıldır.

Uzlaşma



Uzlaştırma prosedürü gerektiren suçlar, kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu, bu şekilde sayılmamıştır. Yani uzlaştırmaya tabi değildir.

HAGB



Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması, mahkemece verilen hükmün açıklanmasının ertelenerek sanık aleyhine hüküm doğurmaması olarak adlandırılmaktadır. Bu suçta da verilecek ceza miktarı ile bağlantılı olarak HAGB kararı verilebilmektedir.

Cezanın Ertelenmesi



Buna göre sanık hakkında verilen ceza infaz edilmeden infaz edilmiş sayılacaktır. Koşulları oluşması halinde mahkeme verilecek hapis cezasının belirli bir süre boyunca ertelenmesine, o süre dolduktan sonra da infaz edilmiş sayılmasına karar verebilecektir.

Adli Para Cezası



TCK mad. 299 kapsamında verilecek hapis cezası ile birlikte ya da ayrı olarak adli para cezasına hükmedilmesi mümkündür.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Yargıtay Kararları



Adalet Bakanlığı’ndan İzin Alma Zorunluluğu



Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/1216 E., 2018/5297 K. sayılı kararı: “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 299. maddesinin 3. fıkrasındaki, “bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır” hükmüne göre sanık hakkında kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine tabi olduğu hususu dikkate alınmaksızın yargılamaya devamla sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı, sanığın temyizi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 20.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Facebook Üzerinden Hakaret



Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/6212 E. 2017/953 K. sayılı kararı: “... sanığın facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde kendisine ait hesap üzerinden Cumhurbaşkanı hakkında “onbir yıldır hep çaldım yine çalarım, “rüşvetimi alır yaşarım, “evde istiflemişim bir kaç milyar dolar onları sıfırlayacak .. gibi bir oğlum var, “ulusum korkma pensilvanyadaki canavar, çalsa da bir bildiği vardır diyen seçmenim var şeklindeki herkese açık olarak yazılar paylaştığı anlaşılmakla, sanığın eyleminin TCK'nın 299/1-2 maddesindeki şekli ile Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine hükmolunması, 2-Kabul ve uygulamaya göre ise;CMK'nın 232/6 uyarınca hüküm fıkrasında, CMK'nın 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin açıkça gösterilmesi gerekirken, hüküm fıkrasında uygulanan kanun maddesi gösterilmeksizin “atılı suçun unsurları oluşmadığından atılı suçtan beraatine yazılması,Bozmayı gerektirmiş, C**** *** temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. “

Emekli Cumhurbaşkanına Hakaret



Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2016/16471 E. 2017/987 K. sayılı kararı: “... Belirtilen nedenlerle, mağdurun suç tarihinde kamu görevlisi olmadığından, eylemin TCK'nın 125/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturabileceği, bu suçun takibinin şikayete bağlı olduğu, mağdurun beyanı alınarak sonucuna göre işlem yapılması gerektiği yönündeki iddianamenin iadesi kararı ve dolayısıyla bu karara karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır.”

Cumhurbaşkanına “Hırsız, ya da Katil Denmesi” Halinde Hakaret



Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/3618 K. sayılı kararı: “Sanıkların söyledikleri sabit olan “hırsız, katil …” şeklindeki sözlerin incitici, küçük düşürücü ve Cumhurbaşkanın toplum içindeki saygınlığını zedeleyici mahiyette olması nedeniyle hakaret vasfı taşıdığı gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi hukuka aykırıdır”

Devlet Büyüklerine Hakaret Suçu ve İfade Özgürlüğü İle İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararları



Eon – Fransa Davası



“Fransa Cumhurbaşkanının 28 Ağustos 2008 tarihinde yaptığı Laval ziyareti sırasında “Cumhurbaşkanına Hakaret” Suçu Üzerine Bir Deneme 38 Ankara Barosu Dergisi 2015/3 ve tam cumhurbaşkanlığı kortejinin geçeceği sırada sanık/başvurucu, üzerinde “defol git, geri zekâlı!” yazan bir levha kaldırır; Fransa’da yapılan yargılamada Laval Asliye Mahkemesi: “(...) Cumhurbaşkanının ziyaret günü (...) sanık (...) üzerinden zaman geçmiş olmasına rağmen çok bilinen ve anlık bir cevap olarak verilen bir ifadenin aynısını, bir levha üzerine yazarak kaldırmayı bir marifet saymıştır. Eğer sanığın hakaret kastı olmayıp, sadece uygunsuz bir şeklide de olsa bir nezaket dersi verme kastı olsaydı, “defol git, geri zekâlı” ifadesinin arkasına “denmez” benzeri bir ifade eklemeyi ihmal etmezdi. Söz konusu ifadeyi tam anlamıyla benimseyen sanık, hakaret kastı olmadığını geçerli şekilde ileri süremez. Burada zımni olarak ortaya çıkan iki ağırlık, iki ölçü sorusunu sormaya da gerek yoktur zira Kanun Cumhurbaşkanlığı makamını korumayı amaçlamaktadır ve Bay Eon kendisini eşitler arasında muamele edilmesi gereken sıradan bir vatandaş olarak değerlendiremez. Dolayısıyla Cumhurbaşkanına hakaret suçunun bütün unsurları tam anlamıyla oluşmuştur.(...)” gerekçesiyle başvuranı “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçundan mahkûm eder ve 30 Avro para cezası vererek bu cezayı erteler.

Verilen bu ceza üzerine başvurulan AHİM: “10. maddenin 2. fıkrasının, siyasi söylem ve tartışma alanında –ifade özgürlüğünün en üst düzeyde önem taşıdığı– ve kamuyu ilgilendiren genel nitelikli sorunlara ilişkin alanlarda ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesine kesinlikle izin vermediğini hatırlatmaktadır. Bir siyasetçiye siyasetçi olması dolayısıyla yöneltilen eleştirinin sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir: ikincisinin aksine birincisi zorunlu ve bilinçli olarak fiillerini ve davranışlarını vatandaşların ve gazetecilerin dikkatli bir kontrolüne açık bırakmaktadır; dolayısıyla [siyasetçinin] daha fazla hoşgörülü olması gerekmektedir. Mahkeme diğer taraftan, Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan ve medyada geniş şekilde yer alan, ardından da geniş bir kitle tarafından daha çok mizahi amaçlarla kullanılan kaba bir ifadeyi kendi hesabına kullanan başvuranın, eleştirisini densizlik sayılabilecek bir hiciv yoluyla ifade etme yolunu seçtiği kanısına varmaktadır. Oysa Mahkeme, hicvin, temelinde yatan gerçekliği abartılı ve bozulmuş bir şeklide sunan sanatsal bir ifade ve sosyal bir yorumlama şekli olduğunu ve doğal olarak tahrik etme ve kışkırtma amacı güttüğünü daha önce birçok defa ifade etmiştir. Bu nedenle, bir sanatçının –veya herhangi başka bir kişinin– kendisini bu şekilde ifade etme hakkına yapılan her türlü müdahaleyi daha özenli bir şekilde incelemek gerekmektedir.

Mahkeme, somut olayda olduğu gibi, başvuranın davranışına benzer davranışları cezalandırmanın, demokratik toplumların olmazsa olmazı olan genel nitelikli tartışmalarda çok önemli bir rol oynayan toplumsal tartışmalara ilişkin hiciv yoluyla yapılan çıkışlar üzerinde caydırıcı bir etki doğurma ihtimali olduğu kanaatindedir. Yukarıdaki açıklamalar ve somut davanın kendine has koşulları dikkate alındığında ve devlet başkanına hakaret sebebiyle verilen mahkûmiyetin yararını ve başvuran üzerindeki etkisini tarttıktan sonra Mahkeme, kamu yetkililerinin cezalandırma yoluna başvurmalarının hedeflenen amaç ile orantılı olmadığına ve dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.” gerekçesiyle Fransa Yerel Mahkemesince verilen kararın “ifade özgürlüğünün ihlali” olduğuna karar vermiştir.

Otegi Mondragon–İspanya



““İfade özgürlüğü demokratik toplumun ana temellerinden birini ve toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Madde 10, paragraf 2’ye tabi olarak, sadece olumlu olarak alınan veya zararsız ya da bir tarafsızlık sorunu olarak görülen “bilgi” ya da “fikirler” için değil, itici, şok edici ya da rahatsız edici olanlara da uygulanır. Demokratik bir tolumun olmayacağı çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin talepleri bunlardır. Madde 10’da belirtildiği gibi, bu özgürlük istisnalara tabidir; bununla birlikte, bu istisnalar doğru yorumlanmalıdır ve herhangi bir kısıtlamaya getirmenin gerekleri ikna edici bir biçimde kurulmalıdır.”

Pakdemirli–Türkiye



“Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise AİHM, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların, halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğunu birçok kez kabul etmiştir. Siyasetçilerin fiil ve davranışları, kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde, gazetecilerin olduğu kadar vatandaşların, hepsinden çok da siyasi rakibinin sıkı bir denetimine tabidir. Bir siyaset adamı, özellikle de kendisi eleştiriye yol açabilecek halka açık konuşmalar yaptığı zaman daha fazla hoşgörü göstermelidir. Elbette siyaset adamının namını koruma hakkı vardır, hatta özel yaşamının dışında bile, fakat ifade özgürlüğüne getirilen istisnalar dar bir yorumu zorunlu kıldığından, bu korumanın gerektirdikleri ile siyasi sorunların özgürce tartışılmasının getirdiği yararlar denge içinde olmalıdır.”

Tuşalp–Türkiye



“Mevcut davada başvuran gazeteci /köşe yazarıdır ve onun tarafından yazılan kuşku uyandırıcı makaleler günlük bir gazetede yayımlanmaktadır. Bu makalelerde başvuranın güncel olaylar ile ilgili fikir ve yorumları bulunmaktadır; makaleler üst düzey politikacılar ve önemli kişilerin iddia edilen yasadışı eylemleri ve yolsuzlukları ve Başbakan’ın bazı olaylara karşı göstermiş olduğu agresif tutumlar ile ilgilidir. Şüphesiz bunlar halkın bilgilendirilme hakkının bulunduğu demokratik toplumlarda önemli konulardır ve siyasi tartışma kapsamında görülmektedir. Mahkeme bu bağlamda basının demokratik toplumlarda önemli bir işlevi olduğunu yinelemektedir. Her ne kadar özellikle kişilerin itibarı ve hakları konusunda belli sınırları aşmaması gerekliyse de, basının görevi halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymaktır. Gazeteci özgürlüğü, abartı veya hatta provokasyon derecesine olası bir başvuruyu da içerir. (…)

Mahkeme yazarın sert eleştirilerini hicivsel bir dil kullanarak ve kendi politik görüşleriyle ve algılarıyla süsleyerek iletmeyi tercih ettiğini gözlemlemiştir. Bu bağlamda, Mahkeme 10. maddenin sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen “bilgi” veya “fikirler”e değil aynı zamanda, rahatsız eden, şaşırtan veya gücendirenlere de uygulanabileceğini ifade etmektedir; bu ifadeler var olmadan “demokratik bir toplum” söz konusu olamaz ve bunlar çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin talepleridir. (…) Mahkeme, örneğin gücendirici ifadenin tek niyetinin hakaret etmek olması gibi durumlarda, ifade kontrolsüz aşağılama ile sınırlıysa, ifade özgürlüğü kapsamından çıkacağını eklemek istemektedir.

(…) Mahkeme, yerel mahkemelerin Başbakan’ın kişilik haklarını başvuranın haklarının üzerine çıkarmak amacıyla zorunlu sosyal ihtiyacı ortaya koyma konusunda ve kamu yararıyla ilgili durumlarda basın özgürlüğünü destekleme konusunda başarısız olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu yüzden Mahkeme, yerel mahkemelerin karar alırken takdir yetkilerini aştıklarını ve başvuran aleyhindeki kararların izlenen meşru hedefler ile orantısız olduğunu belirtmektedir. Davaların nitelik olarak cezai olmaktan çok hukuki olması gerçeği –hükümetin belirttiği gibi– Mahkemenin yukarıdaki görüşlerini etkilemez. Herhangi bir olayda, Mahkeme, başvuranın yayınevi ile ödemek zorunda bırakıldığı tazminat miktarı önemli olduğunu ve bu miktarların diğerlerinin kamu yetkililerini eleştirmelerini önleyebileceğini ve bilgi ve fikirlerin serbest akışını sınırlayacağını belirtir. Başvuranın ifade özgürlüğünü kullanmasına müdahale edilmesi, demokratik bir toplumda, diğerlerinin itibarının ve haklarının korunması için gerekli olarak görülemez.”